KENDİ ÜLKESİNDE YURTSUZ KALANLAR
KENDİ ÜLKESİNDE YURTSUZ KALANLAR
Sami ADALI
Eskiden genel olarak sadece askerlik için şöyle bir değerlendirme yapılırdı: “Askerde sorgulama yoktur. Askerde eğitimin ve diğer bütün faaliyetlerin asıl amacı, iradesiz ve sorgulamayan bir kişilik yaratmaktır”. Sonradan iyice anlaşıldı ki sistemin bütünü bu amaçla işliyor.
Uzun uzadıya sistem eleştirisi yapmak, bu yazının konusu değil. Burda, son zamanlarda “barınamıyoruz” diye eylemler yapan öğrencilerle ilgili birşeyler söyleyeceğiz.
Düşünün ki 7 yaşında bir çocukken paralı, anti-demokratik ve hakim dilde verilen bir eğitime başlıyorsunuz (anaokulunu saymazsak tabi). Ve ayrışma ve elenme daha ilk adımlardan başlıyor. Zengin çocukları özel okullarda daha iyi bir eğitim görürken, yoksul emekçilerin çocukları öğrenci saysının fazla olduğu okullarda, kötü koşullarda, özel ilgilenme olmadan okumak zorunda kalıyor.
Sonra bütün öğrenciler, her sene yeni bir sınava tabi oluyor. Lise son sınıfa kadar bu elenme ve ayrışma iyice artıyor. Tabi ki zenginin lehine ve yoksulun aleyhine… Zengin çocuklarına bir de özel dersler veriliyor. Ve sonunda herkes beraber üniversiteye giriş sınavına giriyorlar. Haksızlıklar, eşitsizlikler ve dengesizlikler sonunda girilen üneversiteye giriş sınavlarını mucizevi bir şekilde kazanan yoksul öğrenciler çıkıyor yine de.
Peki TC eğitim sistemi, hem de dini soslara bulanan yeni eğitim sistemi, bu kadar zorluklardan sonra bir yere ulaşan bu çocukları rahat bırakır mı? Tabi ki bırakmaz. “Yakarsa bu dünyayı, fakirler yakar” diye bir söz var. Biz bunu “Yıkarsa bu sistemi, yoksullar ve emekçiler yıkar” diye okuyoruz. Sistemin yürütücüleri de aynı kanaatte kuşkusuz. Onun için bu yoksul kesimi iradesiz, tepkisiz, imkansız bırakmak istiyor.
Yoksulu, ötekini ezmek, sömürmek yetmiyor. Bir yandan onların “dünyayı yakmaları”ndan korkuyorlar bir yandan da asimile edebileceklerini asimile etmeye çalışıyorlar.
Son “yurtsuzlar hareketi”ni böyle anlamak gerek. Gelişimleri engellenen yoksul, emekçi çocukları elene elene geldikleri üniversitede parasız ve barınma imkanlarından yoksun bırakılıyorlar.
Devletin bazı öğrencilere verdiği aylık destek 650 lira. Özel bir yurdun aylık aidatının 800 lira olduğunu düşünürsek bu paranın neye tekabül ettiği daha iyi anlaşılır. “Yurtsuz” kalan öğrenciler hiçbirşey yemezler ve içmezlerse; okula yürüyerek gidip gelirlerse; giyeceğe, iletişime, sağlığa ve diğer herhangibir ihyiyaca bir kuruş harcamazlarsa bile (ki bu, imkansız) her ay sadece barınmak için 150 lira borç almaları gerekir. Yoksul bir öğrencinin, borç alabilecek kadar yakınında olan arkadaşı da yine yoksul olduğu için bu “planları” da suya düşer.
AKP hükümeti bu çocuklara iki yol veriyor. Çocuklar ya çoğunluğu cemaatlerin kontrolünde olan yurtlara gidecekler ya da üniversiteyi bırakıp memleketlerine dönecekler. Kalacak yerleri olmadığı için sokaklarda yatan öğrencilerin yaptığı eylemleri, hükümet kanadı yine “ülkemizi itibarsızlaştırmak için yapılan tezgah” olarak açıkladı. Ülkenin bütün sorunlarını böyle açıklıyorlar. Böylece en ufak bir hak arayışını bile baskılamak ve bunu yaparken de toplumun bir kesiminden destek almak istiyorlar.
Ama gençler başka bir yol buldular; sokaklarda, parklarda yatıp seslerini duyurdular, vicdanı olan kesimlerde bir duyarlılık yarattılar. Bir yol daha var; o da var olan sistemin tümden değiştirilmesi.