موقع اممي ثوري ثقافي مناهض للامبريالية ومناصر لقضايا الشعوب حول العالم.

Karmatiler – Ortadoğu’nun Komünal Bolşevik Örgütü

454
image_pdf
Karmatiler, kendilerinden yüzlerce yıl sonra tarih sahnesine çkan Şeyh Bedrettin’in ütopyasını 10.yüzyılda yaşama geçirdiler. Kurdukları her alanda eşitlikçi komünal toplum düzeni Fas’tan, Bahreyn’e, Irak’tan Afganistan’a kadar Batıni akımların esin kaynağı oldu.Faik Bulut, “İslam Komüncüleri: Karmatiler” kitabında müslüman coğrafyasındaki “Baldırı çıplaklar” hareketinin arka planını anlatıyor.

Bugünkü Bahreyn bölgesinde 150 yıl ayakta kalabilen eşitlikçi bir toplumsal düzenin kurucuları olarak tarihe geçtiler. Karmatiler adıyla bilenen bu toplumda kadın-erkek eşitliği ortak üretim ve ortak paylaşım esastı. Özel mülkeyiten olmadığı bu toplumsal düzenin kurucularını Faik Bulut “İslamın komüncüleri” olarak tanımlıyor.

Başta Marco Polo olmak üzere Avrupalı gezginlerin hayal dünyasının ürünü olan ve İslam tarihçilerinin üzerine atladığı “sahte cennet bahçeleri ve bu sahte cennette güzel kızlarla geçirilen hoş anları ebediyen yaşamak için kendilerine verilen uyuşturucunun etkisiyle birer intihar komandosuna dönüşen ‘Fedailer’ militanlarının yaptığı suikaster” gerçekmiş gibi 13.yüzyıl aradan sonra yeniden yazılıp çizilmeye başlandı. Resmi Türk tarihine eleştirel gözle bakanlar nedense Resmi İslam Tarihi’ni eleştirmekten kaçındığı için İslam’ın “ötekiler”i sayılan Hasan Sabbah ve “fedailer” de şehir efsanesi gibi uydurma hikayelerle tanındı bugüne kadar. Hasan Sabbah ve Fedailer İsmaili inancına bağlıydı. Basra’da 150 yıl komüncü bir yaşamı esas alan bir toplum oluşturan Karmatiler de öyle.

Faik Bulut, hem Hasan Sabbah’ı hem de aynı koldan gelen Karmatiler’i uzun yıllar araştıran bir yazar. Bu iki konuyu iki ayrı kitapta toplamış. “İslam Komüncileri: Karmatiler” kitabının üçüncü baskısı çıktı. Bulut’la hem Karmatiler’i hem de Hasan Sabbah ve “Fedailer”i konuştuk.

– İslam Komüncüleri diye tanımladığınız Karmatiler gibi İslam’ın Batınî koluna mensup akımlar pek bilinmiyor. Hükümran Ortodoks İslam’a ilk başkaldıran Karmatiler mi yoksa öncesi var mı?

Ondan öncekiler de var ama Karmatiler kadar planlı, projeli, geleceği öngören bir toplum tasavvurunu, ütopyasını sistemli biçimde hayata geçirip uygulayan başka bir topluluk tanımıyoruz. O yüzyılda İslam imparatorluğu sınırları içindeki Fas’tan Afganistan’a kadar olan bölgede ciddi bir Batinî-Alevi hareketlenmesi, iktidardaki Sünni sultasına karşı ciddi isyanlar vardır. Bu isyanlar, bazen başkaldıranları iktidara taşımıştır. İran, Fas ve Tunus’taki özerk yerel beylikler veya yönetimler biçiminde yahut Mısır’daki Fatımiler gibi devlet şeklinde olsun alternatif bir toplum ve sistem arayışı içinde hareket etmişlerdir. Karmatiler bunların en radikalleri: çünkü onların bulundukları Mezopotamya, sınıfsal ve siyasal çelişkilerin en yoğun yaşandığı bölge. Köklü bir devrimcilikten başka çıkar yolları yok.

– Hangi anlamda radikal?

Hem mevcut düzeni ideolojisi, inancı ve üretim ilişkileri açısından reddetme hem de paylaşım açısından eşitlikçiliği, ortakçılığı esas alan bir radikal akımdır Karmatilik. Suriye’de Misyaf denen yöredeki Karmatiler’den, Hasan Sabahçı İsmaililerin bir kolu olan Şeyh Sinan hareketi vardı; kelimenin tam anlamıyla radikal bir eylemci ve komüncüymüş. O tarihte başkenti Lahsa olan günümüzdeki Bahreyn’de oluşmuş bir toplumdan, devletimsi bir sistemden söz ediyoruz. Tam olarak devlet diyemiyoruz çünkü onlar devlete de karşı bir devlet anlayışına sahipler. Günümüzde Anadolu Alevilerine miras kalan en önemli şeylerden birisi iktidarı benimsememe anlayışına sahip bir toplum özlemidir. İktidarın ezen, baskı altına alan yönünü değil sadece idare eden, düzenleyen, insan ilişkilerini, üretim ilişkilerini tepeden gözleyen,denetleyen bir yapıyı esas alıyorlar.

– Karmatiler hangi dönemde ve hangi koşullarda ortaya çıktılar?

Tarih sahnesine çıkışları 900’lü yıllara dayanır. Hasan Sabbah hareketini de hesaba katarsak Moğolların büyük istilasına kadar bir süreci kapsıyor. Bu dönem de genelde Abbasi yönetimi sırasında ve Basra, Kûfe merkezli bugün Irak sınırları içinde kalan ama İran’a yakın bir coğrafyada ortaya çıkmış. Bütün o toplumsal huzursuzluklar, adil olmayan üretim ilişkileri, eşitsizlikler, sınıfsal ayrımlara karşı felsefi, ideolojik, siyasi, düşünsel açıdan radikal bir hareketin doğmasına zemin hazırlamış. Mesela ilk İslam ansiklopedicileri sayılan İhvan-ı Safa hareketi çok ciddi bir fikirsel uyanıştır. O dönemde de insanlar çok sorgulayıp, çok tartışıyorlar. Aklı ön plana alarak sadece Tanrı’nın varlığı ile kaim değil, kendisinden hareketle deneyimsel olarak bir yere varmayı hedefliyor.lar Niçin bu böyle diye sorarken de önünde yeni ufuklar açılıyor.

– Karmatiliğin aklı ön plana alan Mutezile akımından farkı ne?

Mutezile biraz Emevi döneminin bir akımı. Emeviler, kendileri gibi zalimlerin ve yapılan zulmün bir Tanrı yazgısı; kaza ve kader olarak halka reva görüldüğünü ileri sürerlerdi. Mutezile, Allah vergisi aklın insana düşünüp, sorgulayıp ve itiraz etmesi için verildiğini vurguladı; siyasi-felsefi bir çıkışla muhalefet yürüttü. Sorgulayıcı yapısıyla Mutezile önü açmıştır ama sonuçta resmi İslam’ın çerçevesini aşamamıştır; süreç içinde bağnazlaşmıştır. Oysa Karmatilerin fikirleri özgürlükçü ve özgürleştiriciydi; zira resmi İslam’ın çemberini aşmasını bildiler.

– Bunlara İslam’ın baldırı çıplaklar hareketi denebilir mi?

Evet, öyle. Öncesinde Basra yöresinde Zenci ayaklanmaları da var. Fatımiler, mesela Ehli Beyt sevgisi ve eşitlikçi anlayış ile geldiler. Mısır’da bir devlet kurdular; felsefe okulu açtı, belli oranda eşitlik yarattılar. Ancak süreç içinde tutuculaşıp, gericileştiler. Karmatiler, Fatımi geleneğinin bir uzantıları olmakla birlikte köylü-emekçi (şehirde çalışanlar) ittifakına dayanan bir anlamda baldırı çıplaklar hareketiydi. Başlangıçta destek aldıkları Fatımilerin tutuculuğuna da isyan ettiler. Dikkat edilirse Karmatiler, iktidar karşıtı bir hareket ama nihilist değiller. Yıkmakla yetinmiyorlar; yerine alternatifini inşa ediyorlar. Devrimcilikleri de burada yatıyor zaten. Bir alternatif toplumsal düzen yaratıp uyguluyor ve bunu da 150 yıl Bahreyn çevresinde yaşatabiliyor..

– Ortodoks İslam’a karşı gelişen Batinî akımların hepsinde varolan Ehl-i Beyt taraftarlığını nasıl açıklıyorsunuz?

Üç şeyle açıklıyoruz: İlki toplumsaldır. Sasani İmparatorluğu yıkıldıktan sonra on binlerce  köle, köylü, yoksul Medine ve Mekke’ye şehrine akın etti. Her iki şehirde Medine’de yoksul mahalleleri, varoşlar oluştu. Çoğunluğu farklı kültürlerden gelen en alttakilerdi. Bunlara o dönemde tek sahip çıkan Hz.Ali’dir. Bugünkü terminoloji ile belirtirsek; Hz.Ali, “sosyal demokrat” bir anlayışla bu göçmenlerin yani mevalilerin hem koruyucusu hem de haklarının savunucusu sayılır. Müslüman Arap aristokrasi, Mekke ve Medine’de ticaretten ve sömürüden ötürü servetine servet ekledi. Diğer Kureyşliler ise, Irak’a yığıldılar. Verimli Şatt’ül-Arap arazilerindeki büyük çiftliklerde köleleri çalıştırdılar. Sosyal eşitsizlik, sınıfsal ve etnik (efendi konumundaki Araplar ile onlara sığıntı ve yanaşma konumundaki mevali denen diğer milletlerden insanlar) çelişkiler arttı; keskinleşti.

İkincisi tarihseldir: Kerbela katliamı, iki önemli şeye tekabül eder: Bir; İslam öncesi Arap toplumundaki yozlaşmış haliyle bile olsa doğrudan demokrasiye dayalı (haksız biçimde Cahiliye Devri diye adlandırılır) gelenek, İslam’ın ilk döneminde Şûra (bir çeşit istişare, akil adamlara danışarak yönetimsel kararları alma) biçiminde devam etmişti. Hz. Hüseyin’in katledilip Yezit’in tahta geçmesi, bu demokrasi geleneğini mezara gömmüş; hanedanlığı kurmuştur. İki; sosyal eşitsizliklere itiraz noktasından isyan aşamasına gelmiş kitleler, başkaldırı için Kerbela ve Hz. Hüseyin (veya Ehli Beyt’in yenilmiş tanrısal hakları) şiarına sarıldılar.

Üçüncüsü siyasal ve ideolojiktir: İran’daki antik Mazdekilik gibi eşitlikçi/ortakçı isyancı hareketlerin o zamana miras bıraktığı sınıfsal ve ideolojik birikim; Ehlibeyt’i bayrak yapmakla birlikte, klasik Ehlibeyt çerçevesini (yani Ehlibeyt’in tanrısal hakkı) aşarak, Asya, Afrika ve Ortadoğu’da muazzam bir sosyal, siyasal, ideolojik fırtınaya dönüşmüştür. Önüne gelen iktidarları yıkanlar veya yıkmaya çalışanlar, Ehlibeyt’i bir simge, bir isyan işareti ve eşitlikçi yeryüzü cennetinin altın anahtarı olarak ele almışlardır.  Mesela Hallacı Mansur’un alalım; genelde sanki Hallac gariban mistik bir sufi, bir meczup gibi anlatılıyor. Enelhakk dediği için katledildiği çokça yazılıp çizilmiştir. Peki, onu Enelhakk demeye götüren hangi isyancı/devrimci felsefeydi ve hangi eylemci örgütlenmeydi? Elimdeki kaynaklara göre, Hallacı Mansur’un İsmaililerin bölge sorumlusuymuş.

– Anadolu Alevileri bu anlamda Karmatilerin ardılları sayılabilir mi?

Dolaylı olarak evet. Irak’tan Horasan’a, yani İran’a geçen ve oradan da Anadolu’ya gelen iki kol vardır. Suriye ve Irak üzerinden gelen kolu ciddi biçimde etkilenmiştir. Moğolların istilasından kaçarak Horasan bölgesinden gelenlerse, bir müddet Hasan Sabbah’ın kalelerine sığınmışlar.

– Tahtacı Alevilerinde Alamut semahı ve bir de köy var bu isimde. Alevilerle İsmaililerin bir ilişkisi olabilir mi?

Doğru. Mesela Hacı Bektaş’ın da Anadolu’ya gelirken bir müddet Hasan Sabbah’a bağlı kalelerden birinde kaldığı ve o felsefeden epeyce etkilendiğine dair işaretler var.

– Hasan Sabbah İsmailiyeye bağlı. Yani yedinci imama. Aleviler ise on iki imama bağlılar.

Günümüz Alevilerin 1000’li yıllardaki ataları, bir anlamda İsmaililere bağlıydılar. İsmaililer, Moğol istilaları sonucunda yıkılınca ya Hindistan’a kaçtılar yahut sufi akımlar içinde gizlendiler. Erdebil, başlangıçta bir tasavvuf ocağıymış zaten. Şah İsmail kendi sistemini kurunca, Aleviler bu sefer isyan ocağını, deyim yerindeyse yitik cennetlerini İran’da aramaya başladılar. “Şah’a gidelim!” bunu ifade eder. Özgürlük arayışını Şah İsmail üzerinden aramaya başladılar.

– Karmatiler İsmaili değil mi?

Evet, İsmailidirler. Hasan Sabah, İsmaliliğin Nizari koluna isyancı ve eylemci bir nitelik kazandırıyor. “Hasan Sabah Gerçeği” isimli kitabımda belirttim: İran ve çevresinde yüzü aşkın kalesi var. Ama Hasan Sabbah yönetiminde klasik devlet örgütlenmesi yok. Bu, Anadolu Alevilerine de böyle tevarüs etmiştir. Anadolu Alevileri de devlet istemiyor fakat bir toplumsal düzeni istiyor.

– Onlar da Hasan Hasan Sabbah gibi gerilla savaşını mı esas almışlar. Vur-kaç taktiği mi geçerli?

Hasan Sabbah cephe savaşı da yapıyor arada bir de suikast tarzı mücadele yöntemine de başvuruyor. Selçuklu baskısına karşı savunma refleksiyle hareket ediyor. Selçuklu ordusu kendi üzerlerine geldiğinde karşı harekete geçiyor. Suikastlar o toplumu korumak amaçlıdır. Çok ilginç bur durum daha var: Hasan Sabbah’a bağlı Suriye’deki fedailer, Kudüs’te Haçlılarının canlarına okumuş; onları yıprattıktan sonra Selahattin Eyyubi gelip şehri teslim alabilmiştir. Kudüs’teki Haçlı yönetimini dize getiren Hasan Sabahçı militanlardır. Kaymağını Selahattin Eyyubi yemiştir.

– Karmatilerin sosyal yaşamından da söz eder misiniz.

Nasır-ı Hüsrev seyahatnamesinde anlatır. Der ki; “çok barışçıl bir toplum. Üretilen her şey ortak. Hiç kimsenin özeli yok. Çocuklar toplumun tümünün sahip çıktığı ortak değerlerdi. Kreş benzeri yapılarda çocuklar hem ciddi bir eğitim alıyor hem de kadın erkek herkes tarafından bakılıyor. Dışarıyla ticarette dürüstmüşler. Yüksek bir kültüre sahiptirler. Yeryüzünde insanların kurduğu eşitlikçi bir cennet. Sendikal örgütlenmeleri var. Örgütlü bir toplum.”
Zaten bu düzendir onların başlarını yiyen. O günkü üretim ilişkileri tarihin seyrine uymuyordu. Yani tarihsel bakımdan yükselen feodal düzenle eşitlikçi Karmati toplumu arasında kan uyuşmazlığı vardı. O zamanın ruhuna aykırı bir cennet.  Bu yüzden Alevilere yaptıkları gibi, onlara da olmadık (mum söndü, kadınlar ortakmış gibi) iftiralar atmışlar.

Röportaj Miyase İlknur

image_pdf
قد يعجبك ايضا
اترك رد

لن يتم نشر عنوان بريدك الإلكتروني.